Mersin Nagidos Antik Kenti: Mersin'in Kutsal Geçmişine Manevi Yolculuk

İlahiyat araştırmalarım boyunca, Anadolu'nun kutsal topraklarında karşılaştığım en etkileyici yerlerden biri hiç şüphesiz Mersin'in Bozyazı ilçesindeki Nagidos Antik Kenti'dir. Paşabeleni tepesi üzerinde yükselen bu kadim yerleşim, bize sadece arkeolojik bir miras değil, aynı zamanda farklı inançların ve kültürlerin nasıl bir arada yaşadığına dair derin bir manevi ders sunmaktadır.

Kutsal Toprakların Tarihsel Derinliği

MÖ 2 binli yıllara uzanan tarihi geçmişiyle Nagidos, Luvi halkının oluşturduğu Tarhundaşşa Krallığı sınırları içinde yer almış, sonrasında MÖ 7. yüzyılda Samos kolonisi olarak yeniden doğmuştur. İnanç turizmi araştırmalarımda gözlemlediğim en önemli husus, bu antik kentin farklı medeniyetlerin buluşma noktası olma özelliğidir.

Bizanslı Stephanos'a göre kurucusu Nagidos adını taşıyan bu kent, "küçük ada" anlamına gelen ismiyle de dikkat çeker. Paşabeleni Tepesi'nin 4 bin yıl öncesine kadar ada konumunda olması ve nehrin getirdiği alüvyonlarla karaya bağlanması, manevi açıdan bir dönüşüm hikayesi olarak yorumlanabilir.

İnanç ve Tapınım Merkezleri

Nagidos'ta karşılaştığımız en önemli manevi yapı, Afrodit tapınağıdır. Kentteki en önemli ibadet yeri olan bu tapınak, antik dönem inanç sistemlerinin nasıl işlediğini anlamamız açısından büyük önem taşır. MÖ 5. yüzyıl sonundan itibaren basılan sikkelerde Afrodit tanrıçasının sıkça görülmesi, bu kutsal alanın ne denli merkezi bir role sahip olduğunu göstermektedir.

Özellikle dikkat çekici olan, sikkelerin hem Grekçe hem Aramice yazıtlar taşıması ve arka yüzlerinde üzüm salkımı sembolünün bulunmasıdır. Bu durum, farklı kültürel ve dini geleneklerin bir arada yaşadığının somut kanıtıdır.

Bizans Dönemi ve Hristiyanlık İzleri

İnanç turizmi perspektifimden bakıldığında, Nagidos'un "Kilise Burnu" olarak adlandırılan bölümü özel bir anlam taşır. Bu isim, bölgede Bizans döneminde Hristiyan ibadethanelerinin varlığına işaret etmektedir. Nagidussa Adası'nda bulunan Bizans ve daha geç dönemlere ait eserler, bu kutsal toprakların Hristiyanlık tarihindeki yerini de ortaya koymaktadır.

Manevi Yolculuk İçin Pratik Bilgiler

Nagidos Antik Kenti'ne ulaşım oldukça kolaydır. Mersin kent merkezinden 200-210 km uzaklıkta bulunan bu kutsal alan, D.400 karayolunun 500 metre kuzeyinde yer almaktadır. Gazipaşa Havalimanı'ndan araç kiralayarak yaklaşık 100 km'lik bir yolculukla da buraya ulaşabilirsiniz.

Ziyaretçiler için sevindirici olan husus, giriş ücreti alınmamasıdır. Bu durum, manevi arayış içindeki her bireyin bu kutsal topraklara kolayca erişebilmesi anlamına gelir.

Ziyaret Önerileri ve Manevi Deneyim

68 metre yükseklikteki Paşabeleni tepesi üzerinde yayılan antik kent kalıntılarını gezerken, özellikle akropol, sur duvarları ve agora alanlarına odaklanmanızı öneriyorum. Sini Çayı'nın akropolün batısında denize kavuştuğu nokta, meditasyon ve iç gözlem için ideal bir atmosfer sunar.

Nekropol alanları, ölüm ve ölümsüzlük üzerine düşünmek isteyenler için derin bir manevi deneyim sunar. Paşabeleni'nin 3 km doğusundaki Roma mezarları, antik dönem ölü gömme geleneklerini ve ahiret inancını anlamak açısından önemlidir.

Araştırma ve Keşifler

1998-2002 yılları arasında Prof. Dr. Serra Durugönül başkanlığında yapılan arkeolojik kazılar, Kilikya Bölgesi'nde hiç rastlanmayan seramikleri gün yüzüne çıkarmıştır. Bu bulgular, bölgenin kültürel ve dini çeşitliliğinin ne denli zengin olduğunu göstermektedir.

MÖ 238 yılına tarihlenen ve Mersin Arkeoloji Müzesi'nde teşhir edilen yazıt, Nagidos ve Arsinoe arasındaki ilişkileri aydınlatan en önemli buluntudur. Bu yazıt, antik dönem şehir devletlerinin nasıl etkileşim kurduğunu anlamamız açısından paha biçilmezdir.

Sonuç: Manevi Miras ve Günümüz

Nagidos Antik Kenti, farklı inançların ve kültürlerin bir arada yaşayabileceğinin tarihi kanıtıdır. MÖ 2. yüzyıl ortalarında terk edilmesine rağmen, bu kutsal topraklar günümüzde de manevi arayış içindeki ziyaretçilere huzur ve ilham vermektedir.

İnanç turizmi araştırmacısı olarak, bu antik kentin sadece geçmişin kalıntıları değil, geleceğe dair umudun da sembolü olduğunu düşünüyorum. Farklı medeniyetlerin burada bıraktığı izler, insanlığın ortak manevi mirasının ne denli değerli olduğunu hatırlatmaktadır.